Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Ağustos 2014 Pazar

"Bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!"


2008 yılında, Van'ın Gevaş ilçesinde 700 yıllık Halime Hatun Kümbeti'nin hemen arkasına Toki tarafından bir yurt inşa edilmiş. Bundan birçok kişi gibi haberim yoktu, geçtiğimiz günlerde olayın tekrar gündeme gelmesi vesilesiyle haberdar oldum. Kümbet, arkasındaki ağaçlar ve dağ ile birlikte tarih ve doğanın iç içe olduğu ender yapılardan biri olarak turistlerin gözde mekanıydı. Toki'nin hemen arkasına inşa ettiği yurt yüzünden Kümbet, artık bir "ucube" gibi görünüyor.


Halime Hatun Kümbeti bir istisna değil, gün geçmiyor ki memleketimizde yeni bir tarih ya da doğa katliamı yapılmasın. 

Yine 2008 yılında doğal görüntüsü nedeniyle her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Trabzon Uzungöl'ün çevresine istinat duvarı örüldü. Gelen tepkiler üzerine istinat duvarı yıkılarak bu sefer de gölün çevresine set çekildi ve gölün çevresinde yapılaşmaya izin verildi. Yapılaşma ve çevreye çekilen set, Uzungöl'ün doğal bir göl'den ziyade insan eliyle yapılmış bir havuz gibi görünmesine sebep oldu. 



10.000 yıllık bir tarihi geçmişi olan Hasankeyf de yakında yapımı bitecek Ilısu barajı dolayısıyla sular altında kalacak. 2012 yılında oraya gitme fırsatı bulmuştum, orda tanıştığım İspanya'lı ve Güney Kore'li turistlere buranın kısa süre sonra baraj yapımı dolayısıyla sular altında kalacağını söylediğimde "nasıl kıyılır böyle bir yere, bu delilik" demişlerdi. 



Atatürk Orman Çiftliği de son zamanlarda içine yapılan "Başkanlık konutu Ak Saray" ve içinden geçirilen yollar dolayısıyla yok olma eşiğinde.






3. köprü ve 3. havalimanı dolayısıyla 2.5 milyon'a yakın ağaç kesildi. Kanal İstanbul ve diğer çılgın projeler de yapıldığında İstanbul'da artık mezarlıklar haricinde yeşil alan kalmayacak.



Doğal ve tarihi zenginliklerin değerini bilmeyen bir ülkeyiz. Başbakan Erdoğan "3-5 çanak çömlek yüzünden Marmaray, 4 yıl gecikmeli bitti" demişti. Bakan ise o kazılarda toplamda 35.000 tarihi eser çıktığını söylemişti. Tarihi eserlere 3-5 çanak çömlek olarak bakıldığı için de yetkililer Eti Arkeoloji müzesini hiç çekinmeden düğün salonu olarak kiraya verebiliyorlar.


Malesef, ne tarihi ve doğal zenginliklerimize sahip çıkamıyoruz. Sabahattin Ali, Çirkince adlı hikayesinde bu durumu çok net olarak açıklar. Cumhuriyet'ten önce gezip hayran kaldığı Çirkince'ye bir de Cumhuriyet'ten sonra görmek ister ve gider. Mübadele yapıldığı için Gayrımüslim'ler orayı terk etmek zorunda kalmışlardır ve onların yerine Muhacirler yerleştirilmiştir. Muhacirler, "bu gavurlar muhakkak giderken buraya gömü bırakmışlardır" diyerek tüm evleri yıkıp harabeye çevirmiş ve çeşit çeşit meyve veren ağaçları da kesip kereste olarak satmışlardır. İlçe kaymakamı, "ülkemizin böyle güzel bir köşesinin adı Çirkince olamaz" diyerek ilçenin adını Şirince olarak değiştirmiştir. Sabahattin Ali, oraya tekrar geldiği için hayal kırıklığına uğramıştır çünkü adı Çirkince iken cennetten bir köşe kadar güzel olan bu kasaba, adı Şirince olduktan sonra dünyanın en kötü yeri haline gelmiştir. Bunun üzerine, "bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!" diyerek kasabadan ayrılmıştır.

Gerçekte de aynı bu hikayede olduğu gibi, insanlarımız söz konusu para olduğu vakit hiçbir güzelliği çirkinliğe çevirmekten geri durmuyorlar. Biz de aynı soruyu biraz değiştirerek yetkililere soralım. Bu ülke bizim değil de yanı başımızdaki "gavur" Avrupalı'ların elinde olsaydı, aynı şey yapılır mıydı? Bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!"

                                                                      

                                                                     18.08.2014

                                                                     mütecessis seyyah (mtcsssyyh) on Twitter




                         














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder