Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Aralık 2013 Cumartesi

"Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe"



İki yıl önce bugün Uludere'de, yasaklanan adıyla Roboski'de 17'si çocuk 34 insan katledildi. Roboski'li aileler, iki yıldır adalet bekliyorlar ve adalet hala yerini bulmadı. Hükümet, adaletin gereğini yerine getirip katliamın sorumlularını cezalandıracağına, yapılan katliam için ailelere tazminat ödeyerek bu davanın peşini bıraktırmaya çalışıyor. İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede, devletin tazminatı ödemekte çok da zorlanmayacağı aşikar. "Öldürürüm ama parası neyse onu da veririm" minvalinde bir şeyler geveleyen hükümet'e en güzel cevabı Roboski'li aileler, katliam paralarını almayarak verdiler. Onlar para değil, sadece adalet istiyorlar.

Her konuda üç maymunu oynayan yandaş medya, katliamdan sonra da hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Onlara göre mesele sadece bir yanlış anlaşılmadan ibaretti ve öldürülen o insanlar kaçakçılık yaparken örgütün geçiş güzergahını kullandıkları için bu olay yaşanmıştı. Sadece medyada değil, toplumun çoğunluğunda da tepkisizlik konusunda bir uzlaşma söz konusuydu. Kürtler ve ülkemizde hala mevcut olan vicdanlı insanlar haricinde kimse bu duruma itiraz etmiyor, bu durumun korkunçluğunu sorgulamıyordu. 

Katliam'dan üç gece sonra Türkiye, sanki hiçbir şey olmamış gibi coşkuyla yılbaşını karşılıyordu. Havai fişekler patlıyor, insanlar tüm yıl boyunca yaşadıklarını anımsarlarken üç gece önce yaşanan hadiseyi unutmuşlardı. Katliam günü halka haber verip reytingini arttırma gibi bir uğraşa girmeyen  televizyon kanalları yılbaşı gecesi, en ünlü sanatçıları davet ederek birbirleriyle reyting yarışına girişmişlerdi.

"Zulme karşı susan dilsiz şeytandır" diyen dindarlar, söz konusu Kürd'e uygulanan zulüm olunca dilsiz şeytan kesilmişlerdi. O günlerde Hükümet'le arasında herhangi bir sorun olmayan Cemaat, Zaman Gazetesi'nde "Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu:35 ölü" manşetini atarken, Hükümet'le araları bozulduğu için geçtiğimiz günlerde aynı gazete "Uludere, 726 gündür adalet bekliyor" manşetini atacaktı. Dersaneleri kapatıldığı için hükümete etmedik beddua bırakmayan Fethullah Gülen, o günlerde küçük bir başsağlığı ile meseleyi geçiştirmişti.

Gezi direnişiyle beraber "Kürtlerin yıllardır neler çektiğini ancak şimdi anladık" diyenler, katliam döneminde Kürt'lerin neler çektiğini henüz anlayamadıkları için meseleyi bir kınama twitiyle geçiştirmiş ve meydanlara inme zahmetinde bulunmamışlardı. Gezi direnişinden sonra, Kürtler'in yıllardır neler çektiğini anlayan (?) Gezi ruhu, geçtiğimiz günlerde yaşanan Gever katliamına da sessiz kalınca anlaşıldı ki, Türkiye'nin batısındaki bir ağaç doğusundaki bir insandan daha değerliymiş.

Hiçbir zaman destekledikleri partinin yanlış yapmayacağını düşünen AKP seçmenleri ise, "onlar da kaçakçılık yapmasalardı canım" şeklinde bir savunma yapıyor ve ülkenin kaçakçılık yüzünden her yıl milyonlarca zarara uğradığı konusunda nutuk veriyorlardı. Kişi başına ancak elli lira kazanacak olan Roboski'li çocuklar için bu savunmayı yapanlar, yaptıkları yolsuzluklarla ülkeyi milyarlarca dolar zarara uğratan bakan çocukları için tek kelime bile etmeyeceklerdi.


Ulusalcılar var bir de, AKP'nin her yaptığına muhaliftirler ama söz konusu Roboski olunca, herhangi bir muhalifliklerini göremedik. Bu grubun neredeyse tapındığı Yılmaz Özdil vardır, "bu hafta yazı yazamayacam" dediği yazılarını bile sosyal medya'da yüz binlerce insan  paylaşır. Bu derece sever ve tapınırlar. Her gün, ortalama beş twite denk gelen yazılar yazan Yılmaz Özdil, Roboski'den sonra üşenmeden "Sayın kaçakçı" diye uzun bir yazı yazmıştı. Kariyerinin en uzun yazısında kaçakçıları katıra benzetmiş ve haftada 15 bin lira kazandıklarını iddia etmişti. Ona göre de, öldürülen kaçakçılar masum değildi. Sonuna kadar hak etmişlerdi bombalanmayı.

Bu ülke coğrafi olarak bölünmemiş olsa da, psikolojik olarak çoktan bölünmüştür. Aksi takdirde ülkenin batısında coşkuyla yılbaşı kutlanırken doğusunun yasta olması başka türlü açıklanamaz. Acılarımız ve sevinçlerimiz aynı değilse birlikte yaşamanın da hiçbir anlamı yoktur. Acılarımız ve sevinçlerimiz bir olmadığı sürece korkarım ki, bu mutsuz evliliği daha fazla sürdüremeyiz. 

"Bu ne beter çizgidir bu / Bu ne çıldırtan denge.
 Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe"
  

                                                                       mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter

                                                                       28.12.2013



NOTLAR:

1) Toplumdaki Roboski Katliamı algısının vehametini az çok göstermek açısından Twitter'da 700.000 kişi tarafından takip edilen bir hesabın attığı twiti ve oraya yapılan bir yorumu sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.
A) https://twitter.com/bunsenbeki/status/416721150131986432
(Katliamdan sonra bu tepkiyi birçok kişinin de bizzat ağzından duydum)
B) https://twitter.com/UqurCaqlayan/status/416747504856993793  ("En iyi Kürt ölü Kürt")

2)Zaman Gazetesi'nin önceki ve sonraki manşeti:
 http://galeri8.uludagsozluk.com/426/zaman-gazetesinin-iki-y%C3%BCzl%C3%BCl%C3%BC%C4%9F%C3%BC_549756.jpg

3) Hasan Hüseyin Korkmazgil, "Öyle bir yerdeyim ki" şiiri.
 http://www.antoloji.com/oyle-bir-yerdeyim-ki-siiri/

4)Yılmaz Özdil, "Sayın kaçakçı" http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19614987.asp

5) Bu yazıda Gezi direnişçileri için yapılan eleştiriyi yine bir Gezi direnişçisinin yazdığını gözardı etmezseniz sevinirim. 













24 Aralık 2013 Salı

"Yolsuzluk yaptım ama sor bakalım niye yaptım?"




Yeşilçam'ın klasiklerinden olan Banker Bilo filmini bilmeyenimiz yoktur. Bilo, saf-temiz ve iyi niyet timsali bir köylü çocuğudur; Maho ise, köyünden İstanbul'a göç edip orada her türlü hinliği ve üç kağıdı öğrenen biridir. Film boyunca üç kağıtçı Maho'nun, Bilo'yu nasıl aldattığı anlatılır. Bilo, kazık yediği hemşehrisinin yakasına yapışıp hesap sorarken her seferinde "yaptım ama sor bakalım niye yaptım?" sorusuyla karşı karşıya kalır. Bilo "soruyorum ulan, niye yaptın?" dediğinde Maho, olayları uzun uzadıya anlatır, altından girer üstünden çıkar ve suçlu olduğu halde kendisini suçsuz-günahsız gösterir.

Son yıllarda ülkede yaşadıklarımız da bu filmden pek farklı sayılmaz, bir şeyler oluyor ama biz, hesap soramıyoruz. Hesap sormaya kalktığımızda ise Banker Bilo filminde Maho'nun yaptığı gibi, "yaptım ama sor bakalım niye yaptım" şeklinde bir savunmaya maruz kalıyoruz. Hükümet'in savunması bittiğinde hesap sorduğumuz için ne çapulculuğumuz kalıyor ne de vatan hainliğimiz. Hükümetin yaptıklarının arkasında gizli olan iyi niyeti, Türkiye'yi Ortadoğu'nun lideri yapacak stratejiyi ve uluslararası dengeleri anlayamadığımız için her seferinde suçlu yine biz oluyoruz. Usta bir şey yaptıysa bu muhakkak Türkiye'nin ve milletin lehinedir, bizim kafamız böyle ince işlere çalışmaz ama bu böyledir. Usta ki, on bir yıldır ülkeyi yönetiyor, devlet yönetiminde deneyimi çok yüksektir, onun yaptıklarına bizim aklımız ermez.

Sevenleri Erdoğan'ı sadece Başbakan olarak değil, bunun yanında çok mübarek bir zat olarak da görüyorlar. Egemen Bağış, Erdoğan'ın doğduğu şehirleri mübarek ilan etmişti. AKP Aydın il başkanı daha da ileri giderek Erdoğan'a peygamber benzetmesi yapmıştı. Son günlerde de sosyal medya üzerinden yüzlerce kişi Erdoğan'ı "Allah'ın yer yüzündeki gölgesi ve halifesi" ilan ediyor. 

Başbakan, son günlerde belgeleriyle ortaya çıkan yolsuzluk meselesini hiç reddetmedi, dikkatleri hep milli irade, zamanlama ve paralel devlet yapılanmasına çekerek lafı geçiştirdi. Kendisine bu kadar olağanüstü özellik atfedilen bu kişi bir gün çıkıp "yaptık ama bir sorun bakalım niye yaptık" dedikten hemen sonra "biz yolsuzluk yaptıysak da bunu millete hizmet için yaptık" derse buna gözü kapalı inanacak insanlar var çünkü onun yaptıklarına akıl sır ermez. Usta yapıyorsa bir bildiği vardır. 

Biz yönetilenler Bilo gibi saf, yönetenler de Maho gibi hin olduğu sürece sırtımıza çok binilecektir. Neyse ki, film'in sonunda Bilo her şeyin farkına varır ve hayatı boyunca Maho'dan yediği tüm kazıkların öcünü alır. Bir gün halk'ın da Bilo gibi her şeyin farkına varması ve kendilerini sömüren Maho'lardan kurtulması dileğiyle.


                                                                    mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter

                                                                    24.12.2013



KAYNAKLAR:  1) Banker Bilo özet:  http://www.youtube.com/watch?v=b-wZ-1Bxgm0
2)Egemen Bağış haberi: http://www.haberturka.com/haber.php?haber_id=95131
3)Peygambere benzetme haberi: http://yenisafak.com.tr/Politika/?i=239416
4) Halife ilan eden twitlerden birkaçı:       https://twitter.com/BeyhanDemirci/status/415092497007017984 /
  https://twitter.com/BeyhanDemirci/status/414839853952794625

                                                                    

                                                                  



19 Aralık 2013 Perşembe

"Türkiye'de her şey olabilirsiniz ama bir tek şey olamazsınız, rezil olamazsınız!"




Birkaç gün önce hepimiz güne yeni bir operasyon haberiyle uyandık. Bu sefer meselenin gezi parkı eylemleriyle ilgisi yoktu. Gözaltına alınanlar yoksul halk çocukları değil, tam tersine mevcut bakanların çocukları ve diğer yakınlarıydılar. Yolsuzluğa karışan bu insanlar, bakan babalarının haberi bile olmaksızın gözaltına alınmışlardı.

Çok şaşırdık ama şaşkınlığımız bakan çocuklarının  yolsuzluk yaptığına inanamamış olmamızdan değil, gözaltına alınmış olmalarından kaynaklıydı çünkü hepimiz başa gelen iktidar'ların yakınlarını semirtmesinin Türkiye'de bir gelenek olduğunu iyi biliyoruz. Çok geçmeden bu şaşkınlığımızı da atlattık çünkü meselenin AKP ile Cemaat arasındaki iktidar mücadelesinden kaynaklandığı anlaşıldı. Cemaat, kendisini saf dışı bırakmaya çalışan AKP'yi köşeye sıkıştırmak için yargı ve emniyet içindeki bağlantılarını kullanarak yapılan yolsuzlukları ortaya çıkartmıştı ve bizim de haberdar olmamız ancak bu vesileyle olmuştu.

Her geçen dakika mesele daha da büyüyor, internet sitelerinde dolaşıma sokulan belgeler gösteriyor ki, bu iş bakan çocuklarıyla kalmayıp bakanlara kadar uzayacak. Bu belgeler, telefon konuşmaları, rüşvet alınırken çekilen fotoğraflar ve rüşvetin kaydını tutmak için tutulan exel notlarından oluşuyor. Muammer Güler, Egemen Bağış ve Zafer Çağlayan haricinde yeni şüpheliler çıkar mı ya da bu iş Başbakan'a kadar uzar mı bilemiyoruz. 

Başka bir ülkede olsa Hükümet düşürecek bu iddialar Türkiye'de en fazla birkaç Bakan'ın istifası ve söz konusu bakan çocuklarının birkaç ay tutuklu yargılanmasından ibaret olur. Başbakan'ın kendisinin yolsuzluk yaptığına dair belge çıksa bile Hükümet, bu işten kolaylıkla sıyrılabilir. Hatta sıyrılmak bir kenara bu işten yeni bir mağduriyet çıkararak bu sürecin sonunda karşımıza daha da güçlü çıkabilir çünkü biz, yolsuzluğun ve rüşvetçiliğin ayıp sayılmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

Turgut Özal Başbakan olduğu dönemde, kendisine memur zamlarının yetersiz olduğu söylendiğinde "benim memurum işini bilir" diyerek memurları rüşvete teşvik etmişti. Bizzat bir Başbakan tarafından yapılan bu teşvik, toplumda herhangi bir tepkiye sebep olamamıştı çünkü toplum da Özal gibi bu meseleyi çok sıradan bir olay gibi görüyordu. "Bal tutan parmağını yalar; devletin malı deniz yemeyen keriz ve götürene maşallah, götüremeyene inşallah" gibi atasözleri toplumun yolsuzluk ve rüşveti sıradan bir olay olarak görmesi bir yana hayranlıkla baktığının göstergesidir.

Bu atasözleri ortadayken AKP'nin bu süreçten yara alarak çıkacağını düşünmek büyük bir yanılgıdır. Murathan Mungan'ın da çok güzel bir şekilde ifade ettiği gibi "Türkiye'de her şey olabilirsiniz ama bir tek şey olamazsınız, rezil olamazsınız" 


                                                                  mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter

                                                                  19.12.2013





5 Aralık 2013 Perşembe

Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşittir ama AKP'liler daha eşittir.


Edebiyat tarihi, içerisinde birçok distopik roman barındırmaktadır. Gün geçmiyor ki, ülkede bu romanlardan bir parça görmeyelim. Yazarlar, Türkiye'nin bugün'ünü görüp yazmış olsalar ancak bu kadar benzeşebilirdi. Bunlardan birisi de George Orwell'in Hayvan Çiftliği adlı romanıdır. 

Her ne kadar, George Orwell'in bu kitabıyla Sovyet Rusya'yı eleştirmiş olduğu söylense de kitap Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra da güncelliğini korumuştur. Kitapta, sosyalist ve kapitalist devletler ayırt edilmeksizin sadece otoriter ve totaliter rejimlerin eleştirildiği iki uçlu bir yergi kullanılmış olması bunun temel sebebidir.

Kitabı kısaca özetleyecek olursak, Bay Jones'un çiftliğinde köle gibi çalışan hayvanların kendilerine yemlerinin verilmediği bir günde isyan ederek iktidarı devralmalarını ve sonrasında gelişen süreci anlatır. Çiftlikte iktidar, insanlardan alındıktan hemen sonra çeşitli kurallar konulur. Bunlardan birisi de "bütün hayvanlar eşittir" kuralıdır. Zaman geçtikçe domuzlar bu kuralı "bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar (domuzlar) daha eşittir" şeklinde lehlerine değiştirirler.

Bu kitap ile Türkiye'nin benzeştiği nokta ise tam da budur. 2002 yılın'da AKP'nin iktidar olmasını da mevcut düzene karşı demokratik yollarla gerçekleşen bir isyan olarak görebiliriz. O gün, mevcut olan statükonun ötekileştirdiği ne kadar insan varsa bu partiye destek oldu ve onu iktidara taşıdı. İktidarının ilk yıllarında toplumun her kesimini kucaklayan bu partiye zamanla bir şeyler oldu. Önce Atatürk'çü (seküler) kesim ötekileştirildi, sonra cumhuriyet tarihi boyunca hep öteki olan Kürt'ler bir kez daha ötekileştirildi, daha sonra ise aykırı ses çıkaran herkes bu ötekileştirmelerden payını aldı ve ülkenin hapishaneleri muhaliflerle dolup taştı. Bütün bunlar olurken İktidar'ın gizli ortağı Cemaat de medyası ve devlet içindeki adamlarıyla bu cadı avına elinden gelen yardımı yapıyordu ta ki bir gün, sıra onlara gelene kadar. 

İktidarının ilk yıllarında "Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşittir" diyordu AKP, tıpkı Hayvan Çiftliği'nde "bütün hayvanlar eşittir" dendiği gibi. Birkaç yıl önceye kadar "Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşittir ama AKP'liler ve Cemaat'çiler daha da eşittir" deniyordu. Şimdi ise "Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşittir ama AKP'liler daha eşittir" deniyor tıpkı kitapta "Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir" dendiği gibi.

Eşitlik, iktidar'ı elinde bulunduranların lehinde gelişirken iktidar olmayan insanlar başta olmak üzere diğer tüm canlıların aleyhinde gelişmesinin sebebi de yine aynı kitapta hayvanların bakış açısıyla söylenen şu cümlede gizlidir: "İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir canlının çıkarını gözetmez."

  

Kaynak: George Orwell, Hayvan Çiftliği (Can Yayınları)                                                     

                                                                            mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter

                                                                            05.12.2013