Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Çocuklarımız okudukça isyan ediyor...




Başbakan, eski adı "Rize Üniversitesi" olan "Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi" geliştirme vakfı toplantısında eğitimle ilgili birkaç laf etmiş olabilmek için Sakallı Celal'in "bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" sözünü kullanıyor ve ardından çocuklarımızın okudukça cahilleştiğini öne sürüyor.

Aslında Başbakan'ın okumak ve kitap üzerine söylediği ilk şeyler değil bunlar. 2005 yılında da TOBB Üniversitesi'nin açılışında öğrencilere "öğüt" verirken "Benim zamanımda nice arkadaşım vardı, çok okurlardı, kütüphaneleri vardı ama şimdi sefilleri oynuyorlar. Kitapların arasının dışındaki dünya eşittir başarı. Pratik önemli, girişimci bunu yakalamıştır. Siz de öyle yapın" diyerek öğrencileri okumak yerine girişimciliğe teşvik etmişti.

Başbakan bunları herhangi bir yerde değil, üniversitelerin içinde yaptığı konuşmalarda dile getiriyor. Kitap okumayı sevmeyen bir insanın Başbakan olmasından daha vahim bir şey varsa o da kitap okumayan ve eğitim kurumlarını sadece girişimci-ara eleman yetişmek için kullanılan yerler olarak gören bir insanın isminin bir üniversiteye verilmesidir.

"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" sözü Nazım Hikmet'in, Haldun Taner'in ve Ali Sami Yen'in hocası Sakallı Celal'e pek yakışıyor fakat Başbakan bile olsa kitap okumayı sevmediğini her konuşmasında belli eden bir insanın ağzında pek sırıtıyor.

Bakan Taner Yıldız, Gezi eylemlerinden sonra katıldığı bir programda "Eğitim seviyesi yükseldikçe AK Partinin hitap ettiği alanın daha da daraldığını görüyoruz, anketler bize bunu gösteriyor" demişti. Nitekim, Gezi Parkı'nda eylem yapan insanların ilk işi oraya kendi çabalarıyla bir halk kütüphanesi kurmak olmuştu. Başbakan'ın söylediğinin aksine çocuklar okudukça cahilleşmiyor olsalar da okudukça bilinçleniyor ve isyancı oluyorlardı.

Karşımızda, kendi yazdığı müfredat kitapları haricinde tüm kitapları tehlikeli ve sakıncalı olarak gören bir İktidar var. Bu yüzden, dünya klasiklerini bile yasaklamaktan geri durmuyorlar ve bize her fırsatta okumamamız gerektiğini telkin ediyorlar. 

Onların söylediğinin aksine biz, ilk ayeti "yaratan rabbinin adıyla oku" olan Kuran'ın emrini dinleyeceğiz ve okumaya devam edeceğiz...

Kaynaklar:  1)Alak Suresi 1.Ayet / 2)http://tr.wikipedia.org/wiki/Celal_Yal%C4%B1n%C4%B1z
3) http://www.radikal.com.tr/haber.phphaberno=1447184) http://www.radikal.com.tr/politika/erdoga_bu_kadar_cehalet_ancak_tahsille_mumkun-1147680/ 5) http://www.youtube.com/watch?v=ZnsftqyDGLQ


mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter

26.08.2013









16 Ağustos 2013 Cuma

Bazen sarf edilen bir kelime, insanın hayatına bile mal olabiliyor...



Memet Ali Alabora, gezi eylemlerine katılan sanatçılardan sadece biriydi, fakat yandaş medya tarafından bu eylemlerin lideri olarak gösterilmesi sonucu kendisine sosyal medya üzerinden bir linç kampanyası başlatıldı. Bu linç kampanyasının başlatılıp sürdürülmesinde Melih Gökçek önemli bir rol aldı. Memet Ali Alabora'nın ne vatan hainliği kaldı ne de darbeciliği.

Memet Ali Alabora, gezi eylemlerine katılan diğer sanatçılar gibi ilk defa bir toplumsal eyleme katılan biri değildi, nerede bir hak arama mücadelesi varsa Alabora oradaydı. Ayrıca 2003 yılında Amerika'nın Türkiye üzerinden Irak'a müdahalesini öngören 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmemesi için de, savaş karşıtı forumlarda halkı bilinçlendirmek amacıyla görev almıştı. Karşımızda , batı'dan iyi bildiğimiz fakat Türkiye'de görmeye alışkın olmadığımız bir sanatçı tipi var, Alabora ne darbeci ne de teröristtir, o sadece toplumsal olaylara karşı duyarlı bir politik aktivist.

Bir yandan Twitter'da Melih Gökçek tarafından linç kampanyası yürütülürken diğer yandan Başbakan, Alabora'nın "Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?" twitini kanıt olarak gösterip "bu ülkede hukuk varsa, bunun hesabını soracağız" diyerek yargıyı yönlendiriyordu. Sosyal medya'dan yapılan linç kampanyası Alabora'ya ölüm tehdidi olarak dönerken Başbakan'ın yönlendirmesi sonucu "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan" suçundan 20 yıl hapis istemiyle soruşturma başlatılıyordu.

Daha önceki tecrübelerimizden şunu biliyoruz ki, bu ülkede ölüm tehditleri, sadece tehdit olarak kalmıyor kısa süre sonra uygulamaya da geçiriliyor. Hrant Dink, bir yazısında sarfettiği, "Türk"ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" cümlesi yüzünden önce ölüm tehditleri alacak-Türklüğe hakaretten yargılanacak ve kısa süre sonra öldürülecekti.

Kendisi de kurduğu cümleler-yazdığı romanlar dolayısıyla yargılanan ve bu yüzden uzun zaman yurt dışında yaşamak zorunda kalan Mehmet Uzun'un da dediği gibi,


"Kelimelerin çok pahalı olduğu bir toplumda yaşıyoruz, bazen sarf edilen bir kelime insanın hayatına bile mal olabiliyor"

Ve artık biz, sar fettiği cümleler yüzünden öldürülen insanlar görmek istemiyoruz...

Alıntı: Aşk Gibi Aydınlık, Ölüm Gibi Karanlık, Mehmet Uzun 

mütecessis seyyah (KapkaraMizah) on Twitter
16.08.2013