Ülkemizde yaklaşık otuz yıldır kanayan bir yara var ve bu yaraya tuzu da yine kendimiz
basıyoruz,canımızı daha da acıtacak ve yarayı daha da derinleştirecek söylemlerde bulunuyoruz.
Henüz hayatının baharında olan gençlerimizin aklını bulandırıyoruz,ki bu gençler de genellikle
yoksul halkımızın çocukları oluyor.Daha oyun yaşında sayılabilecek evlatlarımıza şehit
olacaklarından bahsederek inançlarıyla oynuyor, gözlerini kırpmadan ölüme gitmelerine sebep
oluyoruz.Halbuki bir müslüman'ın bir müslümanla savaşınca şehit olamayacağı bilgisine islamcı
kesimin dini bilmemekle suçladığı "ateistler" bile vakıftır.
Ölen gençler'in ardından bir tarafta "şehitler ölmez",diğer tarafta ise "şehid namırın" sloganları
atılırken eş zamanlı olarak bütün televizyonlarda timsah gözyaş'lı tv imamları tarafından
cennet'te akan nehirlerden,hurilerden ve sonsuz nimetlerden bahsedilerek cennet tasvir
ediliyor.Şehitlerin günahkar olsa dahi sorgusuz-sualsiz Cennet'e alınacakları vurgusu da eksik
edilmiyor.Hayatı boyunca deniz yüzü görmeyenlere kevser ırmağı,bir genç kızın özlemini
çekenlere huri (hem de yedi tane) ve ömrünün yarısını aç yarısını tok geçirenlere ise sonsuz nimet
vaad ediliyor.Gün yüzü görmemiş bu çocuklara,bu dünyada veremedikleri ne varsa hepsine şehit
olacakları zaman sahip olacakları söylenerek ölüm,onlar için cazip hale getiriliyor.
Bütün bunları gördükçe aklıma Wlademir Bartol'un ölümsüz eseri Alamut Kalesi geliyor.Alamut
kalesi dünyanın ilk teröristi sayılan Hasan Sabbah'ın hikayesini anlatır.Hasan Sabbah
peygamber olduğunu ve istediği insanı bir geceliğine Cennete göndermek gibi bir mucizeyi
gerçekleştirebildiğini iddia eder.Öncesinde Alamut Kalesi'nin arka bahçesini Kuran'da tasvir
edildiği şekilde düzenler ve sahte bir Cennet yaratır.Her gece bir müridine haşhaş yedirip
bilincini kaybettirdikten sonra onları arka bahçeye taşıtır,uyandıklarında kendilerini sahte
Cennette bulan müritler orada belli bir süre geçirirler ve aynı şekilde bilinç kaybına uğratılarak
tekrar Hasan Sabbah'ın yanına taşınırlar.Bundan sonraki bütün hayatlarını Cennet'te geçirmeyi
amaç edinen bu müritler kendilerini Hasan Sabbah'a koşulsuz teslim ederek fedai olurlar.
Selçuklu kışlasına girip Nizam'ül Mülk'ü öldürecek kadar gözü kara olan bu fedailer ölüm
makinası gibidirler zira öldükten sonra Cennet'te sonsuz bir hayat süreceklerine inanırlar.Sadece
biri haşhaş'ı yemiş gibi yapıp yemediği ve Cennet'in aslında bir palavradan ibaret olduğunu
anladığı için fedai olmayı reddetmiştir.
kalesi dünyanın ilk teröristi sayılan Hasan Sabbah'ın hikayesini anlatır.Hasan Sabbah
peygamber olduğunu ve istediği insanı bir geceliğine Cennete göndermek gibi bir mucizeyi
gerçekleştirebildiğini iddia eder.Öncesinde Alamut Kalesi'nin arka bahçesini Kuran'da tasvir
edildiği şekilde düzenler ve sahte bir Cennet yaratır.Her gece bir müridine haşhaş yedirip
bilincini kaybettirdikten sonra onları arka bahçeye taşıtır,uyandıklarında kendilerini sahte
Cennette bulan müritler orada belli bir süre geçirirler ve aynı şekilde bilinç kaybına uğratılarak
tekrar Hasan Sabbah'ın yanına taşınırlar.Bundan sonraki bütün hayatlarını Cennet'te geçirmeyi
amaç edinen bu müritler kendilerini Hasan Sabbah'a koşulsuz teslim ederek fedai olurlar.
Selçuklu kışlasına girip Nizam'ül Mülk'ü öldürecek kadar gözü kara olan bu fedailer ölüm
makinası gibidirler zira öldükten sonra Cennet'te sonsuz bir hayat süreceklerine inanırlar.Sadece
biri haşhaş'ı yemiş gibi yapıp yemediği ve Cennet'in aslında bir palavradan ibaret olduğunu
anladığı için fedai olmayı reddetmiştir.
Bu günlerde gerçekleşen barış görüşmeleri daha önce de olmuştu.Gerek örgüt'ün gerekse
devlet'in içindeki gizli güçler'in müdahalesiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.Bu kirli savaşın
bitmesini ne devlet ne de örgüt ister,zira örgüt varlığının garantisi olan silahı bırakmayacağı gibi
devlet de bu çatışma üzerinden artan milliyetçiliğin getirisinden vazgeçmez.Bu yüzden her iki
taraf da kısa zaman sonra evlatlarımızın beynini Hasan Sabbah gibi olmasa bile başka şekillerde
uyuşturarak bir kirli savaş için kendilerine ölüm makinaları sağlamaya devam edeceklerdir.
Hasan Sabbah bu konuda Devlet ve Örgüt'ten daha masum sayılabilir çünkü sahte bile olsa
müritlerine bir gecelik Cennet keyfini yaşatıyor.
taraf da kısa zaman sonra evlatlarımızın beynini Hasan Sabbah gibi olmasa bile başka şekillerde
uyuşturarak bir kirli savaş için kendilerine ölüm makinaları sağlamaya devam edeceklerdir.
Hasan Sabbah bu konuda Devlet ve Örgüt'ten daha masum sayılabilir çünkü sahte bile olsa
müritlerine bir gecelik Cennet keyfini yaşatıyor.
Özetle bu topraklara barış,ancak her iki taraftan da gençler ölmeyi ve öldürmeyi reddettikleri
zaman gelecek.Bunun için öncelikle ölümü kutsallaştırmaktan vazgeçmeliyiz belki o zaman bu
ülkenin gençleri Hasan Sabbah'ın o müridi gibi birilerinin fedaisi-muhafız'ı olmayı kabul etmez,
savaş tankları ve silahların önünde resimde görüldüğü gibi durarak yurtta ve dünyada kalıcı
barış'ı tesis ederler.
ülkenin gençleri Hasan Sabbah'ın o müridi gibi birilerinin fedaisi-muhafız'ı olmayı kabul etmez,
savaş tankları ve silahların önünde resimde görüldüğü gibi durarak yurtta ve dünyada kalıcı
barış'ı tesis ederler.
Son olarak Yılmaz Odabaşı der ki:
"Ve andolsun ki hiçbir kurşun, hiçbir çelik, hiçbir toprak ve hiçbir vatan daha kutsal değildir insandan! "
Mütecessis Seyyah (KapkaraMizah) on Twitter *
15.03.2013
Mütecessis Seyyah (KapkaraMizah) on Twitter *
15.03.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder